MAİL: Oyuncueposta@gmail.com - FACEBOOK: 724 Oyuncu - TWİTTER: Yokuz anam. Harikalar Tic. teması. Blogger tarafından desteklenmektedir.

22 Şubat 2012 Çarşamba

İNCELEME : SYNDİCATE

Öncelikle şunu söyleyerek başlayayım, eski Syndicate'ı oynamadım. Yani bu incelemede oyuna, “Hiç mi kutsala saygınız yok lan Allahsızlar” modunda yanaşmıyorum. Madde madde yanaşayım dedim, bütün yollar senaryo maddesine geldiğimde birbirine düğümlendi. Şöyle kabaca anlatmaya çalışayım, aslında single-multi olarak iki oyun var. Adamlar oyunu Multi oynansın diye yapmış. Multi can, Multi zevkli, arkadaşlarla güzel zaman geçirtir. Single, zaman kaybı.

OYUNUN TÜRÜ NE?
Hiç lafı uzatmıyorum, bildiğiniz FPS bu. Her ne kadar türlü stealth-espionage safsataları, RPG öğesi zırvaları, puzzle çözmece geyikleri dönsede, oyun benim gözümde katıksız FPS'dir. MW tarzı siper almalı FPS değil ama. Quake tarzı düşmanın etrafında dönmeli, vurulmamak için zıplamalı falan FPS. Siz anladınız. Düşman siper alıyo ama bir tek onu yapıyo zaten. Bir de sayıca çok olduklarında sağdan soldan etrafımızı sarıyolar. Şimdi oyundaki bioçipimiz sayesinde stratejik bir şekilde oynayabildiğimizi falan söyleyenler olacaktır. Yapmayın arkadaşlar. Evet çipimizle düşmanın beynine girip kendi kafasına kurşun sıktırabiliyoruz. El bombasını elinde patlatıyoruz, Ya da geçici bir süre kendi tarafımıza çekiyoruz falan ama ben zaten oralardan iki kurşun sıktım geçtim abi. Gereksiz geldi. Ha Level-up RPG öğesi falan derseniz direk dalarım.



AKSİYON DOZU, TEMPO
Pek iyi değil. Zorluk düzeyi normal zorluk seviyesinde oynarsak yerli yerinde.Yeri geliyor nefes nefese koşturup, son enerjimizle şarjör değiştirecek bir siper arıyoruz. Ama oyunda birçok bölüm ölmeden geçiliyor. Hedefe kitlenen mermi atan tüfek var diyim size.
Şahsen bölümler esnasında sıkıldığım zamanlar oldu. Hemde bayağı sık. Bunun sebebini şöyle açıklamaya çalışayım. Hani oyunlarda görev esnasında objectiveimizi tamamlayınca sürpriz gelişmeler olur ve yenisi açılır ya. Syndicate de bu, “Yandaki kapıyı açtım kanka ordan git yirmi tane düşman öldür.” ya da “Aha kapı kitlendi üstüme elli düşman yağacak şimdi.” den öteye pek gitmiyor. Ha oyun shooter olarak nasıl derseniz, piyasa standartlarını tutturmuş diyim size. Silahlar, ateş etme bilmemne düzgün yani pek bi sıkıntı yok. Bir iki de teknolojik fikir, aksiyonun üzerine sos olmuş.

GÖRSELLİK, SES MÜZİK
Bir iki Hollywood ünlüsü seslendirmeye gelmiş, sesler müzikler genelde iyi, pek rahatsız edici detay dikkat çekmiyor. Grafikler de öyle. Düşman animasyonları, yani ölmeleri, mermi yemeleri bilmemne Call of Duty kalitesinde değil. Işıklandırmalar dikkat çekiyor ama harbiden çekiyor yani. Görselliği oynanabilirlikten önde tutmuşlar. Gölgeden ateş eden düşmanı göremeden öldürdüğümüz oluyor. Ya da bir köşeyi dönüp kör edici mavi spotların altında kalıyoruz, kapı duvar pencere birbirine karışıyo bazen..

SENARYO, ATMOSFER
Senaryo şahsen sevdiğim bir konsept. Yakın gelecek. Şirket savaşları. Bilgi çalma, sabotaj vs ile şirketlere hizmet eden ajanlar. Ajanların daha iyi olması için implantlarla kendini modifiye etmesi falan. Fena halde Shadowrun konsepti. Kötü mü, bence çok iyi. Çok umut vadediyor. Ama olmamış işte. Bizimkiler yine bilimkurguyu donuk, boş mekanlarda bilgisayarlardan kolumuza kıçımıza başımıza data yükleme diye götünden anlamış.

Şimdi şöyle bi duruma dikkatinizi çekicem. Piyasada iki tür oyun olmaya başladı. Birincisi karakterleri, dünyayı, etten kemikten, yaşayan varlıklar haline getiren, karakterimizle bağ kurduğumuz, başına birşey geldiğinde üzüldüğümüz/keyif aldığımız oyunlar. GTA'lar, Mass Effect'ler böyle mesela. Neden bu oyunlarda böyle hissediyoruz, bol ara demo var, bol sinematik ekran var. Karakterlerin geçmişleri, duyguları, sebepleri var. Bu birinci tür. İkinci tür de bize bi ansiklopedi dolusu bilgiyi, tarihi coğrafyayı, en ince detaylara kadar dayayan, ama zorlamadan meraklısı okur, siz okumasanızda bilmesenizde oyun akar rahat olun diyen oyunlar. Skyrim ve Deus-ex böyleydi. Syndicate de böyle. Yalnız..

Oyuncularda bünyeler, seçimlere, farklı sonlara, seçimlerimizle değişen hikayelere fena alıştı. Bu yüzden Syndicate'de “abi ben kimim, neden bu dallamaların her dediğini yapıyorum, bu yanımdaki lavuk ölse en ufak skmde olurmu, banane abi ba-na-ne”duygusundan bir türlü çıkamadım.


MULTİPLAYER
Hah burda biraz can geliyo işte. Bütün senaryo beklentilerini üzerimizden atıp, 4 kişi mission yapmaya çıkıyoruz. Bi kere o “Senin gitmen gereken dışında bütün kapılar kilitli” lineer ilerleyişi gidiyo. Yolu kendimiz seçip, kim bilgisayarda güvenliği kırsın, kim sniper takılsın, kim kimi iyileştirecek lan falan derken güzel zaman geçiriyoruz. Uzun süre online oynanınca, level atlamış, yetenek puanlarını yatıra yatıra iyice uzmanlaşmış tipler ortaya çıkacak. 4 kişinin altında bir ekiple oynamak işi çok zora sokuyor. Mesela 4 nesneyi alıp geri dönme görevleri var. 3 kişi oynandığı anda bu, son kalan parça için aynı yolu tekrar gitmek demek.

SON SÖZLER
Oyun bir sürü şey olmaya çalışsa da Shooter olup çıkmış. Oyun yokluğunda gider mi? Türü sevenine, piyasadaki daha iyi alternatifleri de oynamışsa gayet iyi gider. Şöyle bir bakınca sanki haddinden fazla mı eleştirmişim diye düşünüyorum. Ama yok, tek kişi oynarken bi ara bayağı sıkıldım. 8-9 saatlik bir Single Player FPS oynayacaksanız pek satın almaya değmez. Multi'ye bulaşmaya niyet ettiyseniz, bir denenmeli. Co-op oynayacaksınız bunu unutmayın. Klasik mantıkla, takım çalışması olmadan, mermi manyağı gibi koşuşturursanız anında yatarsınız dört kolluya.

Hiç yorum yok: