Önce seri hakkında fikri olmayan, ilk kez bu oyunla tanışanlar için ana hatlarıyla, oyunun türünü, şeklini şemalini bir çizelim. Oyun, tüm seride olduğu gibi korku ve aksiyonu iç içe geçiriyor. Bunu yaparken sık sık bulmacalara başvuruyor. Bu masanın korku ayağı, yaratık korkusundan çok, insanı geren atmosferik bir korku. Aksiyon ayağı, türdeşi Resident Evil'a oranla, biraz daha kaçmaya yönlendiren bir aksiyon. Önceki oyuna göre de daha dozunda. Ek olarak da bir “hikaye anlatma” ayağı var. Hikaye, eş zamanlı olarak karakterin Silent Hill'i keşfetmesi, ve bizim yönettiğimiz karakterin geçmişini öğrenmemiz ile gelişiyor.
Downpour'un yapımcı firması Vatra Games. Serinin takipçileri (Ki genelde bunlar Silent Hill'e fanatikçe, yobazlık derecesinde aşıktırlar) bu isim açıklandığında, “Hah tamam bu iş artık bitti” demişti. Çünkü her yeni oyunla kalitesini biraz düşüren (SH2 sonrası), artık iyice aksiyona bağlamış bozulmuş bir serinin yeni oyununu, 2010da türemiş, Cvsinde hiç başarı bulunmayan, 2K'in Çek Cumhuriyeti ofisinden şutlanmış elemanlara yaptırmak, sanki biraz “Bu markayı emekli etmeden üç beş kuruş (milyon dolar. Öhm.) daha kara geçelim” mantığındalar mı diye düşündürüyordu.
Belki de oyunu bu ekibe teslim etmelierinin sebebi, çalışanların isimsiz de olsalar “Silent Hill Kafasını anlamış” adamlar gibi durmaları idi. Oyunu geliştirdikleri dönemde yaptıkları açıklamalara bakalım.
Silent Hill'de korkutucu olan, ortamın kendisidir. Ve oyuncular da bir bakıma psikolojik olarak kendi kendilerini korkuturlar. Aksiyon korku oyunlarında ise düşmanlarla savaşmaktan bir an için sakinleşip çevreyi araştırmaya vakit bile kalmıyor. Benzer birçok oyunda zombiler veya benzeri düşmanlar var. Sürekli onlarla savaşırsınız ve korku çevrenize kümelenmiş garip yaratıklardan gelir ve siz de sürekli mermi sayınızı kontrol edersiniz. Silent Hill'de ise ne olacağını merak ederek ürkütücü çevrede gezinirsiniz."
Evet, doğru mantık ile işe girişmişler. Peki bakalım alınlarının akıyla teslim etmişler mi..
Hapisten kaçtım, yıllardır kadın görmedim, ve burdayım. Korku derken?
Oyunda kontrol ettiğimiz kahraman, hapishanede işlediği bir cinayet yüzünden, kendisi gibi birkaç mahkumla beraber farklı bir cezaevine nakledilmek üzere otobüse biner. Yolculuk sırasında ağır sağanak yağmur etkisiyle otobüs yoldan çıkar ve devrilir. Bu kaza kahramanımız için bir firar fırsatıdır. Fakat bilmediği şey, en yakın kasabanın Silent Hill olduğudur.
Oyunda karşımıza ara sıra seçimler yapmamız gereken sahneler çıkıyor. Örneğin ilk seçim, uçuruma tek eliyle asılı kalan polisi kurtarmak veya kurtarmamak. Fakat biz kurtarmayı seçsek de onu tutmayı başaramıyoruz ve iki seçim sonucunda da aşağı düşüyor. Bu başta bana seçimlerin tamamen boşa olduğunu düşündürdü. Fakat öyle değilmiş. Çünkü seçimlerinizin etkisini oyun sırasında değil, oyun sonunda göreceksiniz.
Gelelim serinin olmazsa olmazı bulmacalar konusuna. Oyuna başlarken dövüş ve bulmaca zorluklarını ayrı ayrı seçiyoruz. Fakat serinin önceki oyunlarındaki o cidden zor, hatta bazen bezdirici olan bulmacaları beklemeyin. Öyle dakikalarca ileri geri dolaşıp kafayı yemeyeceksiniz.
İnventorydeki combine sistemi bu oyunda mevcut olmadığından, bulmacalar daha açılmayan kapıya birşey vurup kırmak, biyerde dikkatini çekmişse okuyabildiğin şifre ile başka biyerdeki kasayı açmak, ya da vanalarla su basmak, hortumla su çekmek tadında. Zaten oyun bir bölgede bir şeyi eksik yaptığınızda veya ileride kullanacağınız bir nesneyi almadığınızda, ilerlemenize izin vermiyor. Bu da haliyle işi kolaylaştırıyor. Zaten artık oyunlarda bundan daha düşündürücü seviyede bulmacalar görebileceğimizi zannetmiyorum.
Oyunun geçtiği mekanlar, Silent Hill'i özleyenlere ilaç gibi gelecek. Serinin önceki oyunlarında gezdiğiniz mekanların çevresinde, daha önce görmediğiniz mekanlarda koşturuyorsunuz. Mekan tasarımları gayet hoş ve tatmin edici. Eksik olarak değerlendirebileceğimiz bir detay, bazı evlere sokaklara gitmek istersek görünmez duvarlarla durdurulmamız. Kendimizi o detaylı tasarlanmış mekanlarda gibi hissediyorken, birdenbire bu görünmez duvarlar bize “Ekran karşısındasın koç” diyor.
O kadar güzel grafikler yapın ki, oynayan korksun.
Karakterler güzel tasarlanmış fakat yüz ve mimik animasyonları da bir o kadar donuk. Etraftaki Texture'lar bazen bir saniye gecikmeyle yükleniyor. Bazen sağ ve sol sticke aynı anda dokununca oyun bir anlık takılır gibi oluyor.
Özetle görsellik güzel fakat kusursuz değil.
Yalnız yaratıklara aynı iyimserlikle bakamayacağım. Zaten 5 tane falan var. Onlar da “paint terk” olmuş. Zaten korkutucu olmaktansa komikler, bir de garip animasyonlar eklenince, hiç olmuyor. Bu dövüş ve saldırı animasyonunun eksikliği hem karşıda hem bizde mevcut. Ateşli silahların yanında, etraftan bulduğumuz birçok nesneyi kapıp girişiyoruz. Taş olur, 5 e 10 kalas olur, kürek olur. Ama vururken bi hantallık, bi yavaşlık var. Zaten bu nesneler birkaç vurmadan sonra elimizde kalıyor, yenisini arıyoruz. Bu güzel bir seçim olmuş bence. O karakterin yerinde hangimiz olsak, mutfaktan bi bıçak, bi sandalye kapmadan yandaki karanlık odaya girmeyiz. Mermileri de bu türdeki tüm oyunlar gibi, 10 lazımsa 9 tane buluyoruz ki işin adı Survival olsun. Aldığımız darbeler ise bize topallama, yavaşlama olarak döyor. Biz bu kadar dertle uğraşırken yaratıklar ne yapıyor? Çattııır çutuuur vuruyorlar abi. Yetmedi bide insan gibi blok yapıyorlar. Arada da yapay zeka mallamasıyla bi duruyolar. O ara vuruyoruz taşı tabi.
Dünyayı Kurtaran Adam'da mı oynamıştı bu yaratık, yoksa Doom 2 miydi?
Oyun böyle bulmaca-aksiyon arasında, bazen bayarak bazen zevkli ilerlerken bize eşlik eden müzikler nasıl? Efsane Silent Hill müziklerini hazırlayan usta Akira Yamaora bu projede çalışmamış. O yüzden müzik eskisi gibi efsane değil. Ama rahatsız edici de değil. Gayet oyunun temposu ve akışıyla uyumlu müzikler sizi bekliyor.
Oyun kısalık konusunda modaya uymuş ve ölmeden 10 saat civarı bir sürede tamamlanabiliyor. Eşya için ıvır zıvır yan görevlere koşarsanız bu süre biraz daha uzuyor. Hadi öle dirile biraz daha uzasın olsun size 15. Bana gelişi bu anam, fazlasını zorlasamda çıkaramam.
Son söz olarak, kendisinden artık iyice düşen beklentilerin üstünde bir oyun olmuş. Hayranlarının eskiye dönüş isteklerine cevap verebilmiş. Serinin ağır hastaları aradıkları o eski tadı bulacaklar. Fakat o eski lezzette ve kalitede mi? Açıkçası biraz arada kaldım, karar veremiyorum.