MAİL: Oyuncueposta@gmail.com - FACEBOOK: 724 Oyuncu - TWİTTER: Yokuz anam. Harikalar Tic. teması. Blogger tarafından desteklenmektedir.
PC etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PC etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2012 Çarşamba

L.A. NOİRE: COMPLETE EDİTİON İNCELEME





Rockstar Games, bu güne kadar yaptığı başarılı işleri ile kalbimde yer etmiş bir firmadır. GTA serileri ile modern oyun dünyasına “Sandbox” ya da “Free Roam” diye adlandırabileceğimiz serbest dolaşma modunu soktular. Ama bence başarılarının essas anahtarı yenilikçilikten öte, her zaman iyi kotardıkları “Atmosfer” olmuştur. GTA lar buna dev bir örnek. Bully buna mükemmel bir örnek. Red Dead de bu Rockstarın iyi atmosfer yaratması kuralına uygun, başarılı bir örnek. Peki L.ANoire? Tabi ki öyle. Oyunda resmen monitörünüzden odaya atmosfer akıyor.


Başkanım bizimle emniyete kadar geliyosunuz.

Rockstar ile muhabbete giriş yapıp, sözü L.A Noire'a bağlamaya çalışıyorsak, sanırım ilk söylenmesi gereken şey oyunun diğer Rockstar oyunlarının aksine, serbest-dolaşım değil, hikaye bazlı bir oyun olduğu. Evet alıştığımız GTA motoru ile araba sürüyoruz, ateş ediyoruz, vs. Ve bu yüzden oyuna uzaktan bakanlar ekranda bir başka GTA oyunu görüyor. Ama bu oyunda mevzu biraz farklı. GTA ile L.A Noire ı kıyaslıyorsak, Şunu rahatlıkla söyleyebilirimki , L.A Noire'da aksiyon öğeleri ve dozajı, GTA lara oranla gerrçekten çok az. Oyun, oyun olmaktansa film olmak istiyormuş gibi bir hava var.


Şu "tarlalar" konuşmasında kastettiğiniz nedir acaba? Bi de inşaattaki "Brezilyalı, eldiven giyen 1 numaralı işçi" kim? Bi de Aleks seneye kalır mı nolur? 


Ben oyunun PC portunu oynadım. Önce şunu söyleyeyim. Eşşekler gibi sistem istiyor be dostlar. Öyle gönül rahatlığıyla her detayı maksimum açıp göz ziyafeti çekmek sizi biraz zorlayacak. Akıcı bir frame rate için, benim diyen makinelerde bile detaylardan ve grafik kalitesinden fedakarlık edeceksiniz.

Oyuna dönüyorum. 1950lerin Los Angeles'ı. Kahramanımız Cole Phelps sıradan bir polis memuruyken, sizin de yardımlarınızla detektifliğe yol alacak. Sistem şöyle işliyor, olay yerine gel. Diğer polislerle konuşup ne olduğunu öğren. Delil topla, incele, tanık ve şüphelileri sorgula, olayı kapat. Bu sırada bağlantılı olaylarla ilgili ana hikayeler arka planda ilerlesin. Senaryo ilerledikçe bizi sarıp içine çeksin..


Ya bugün tahliye yok arkadaşım, boşaltın şu adliyenin önünü


Oyunun yenilikçi boyutu kendini sorgulamalar sırasında gösteriyor. Soracağımız soruları seçiyoruz ve karşımızdaki şahsin cevaplarının doğru mu yoksa yalan mı olduğunu sezmeye çalışıyoruz. Diyelim yalan konuşuyor, varsa kanıtınız atıyorsunuz masaya. ” tarlaları tapeleri anlat bakalım” diyorsunuz. Kanıt yoksa “masumiyet karinesi var” diyorlar size..Sonuçta bir şekilde çözüyorsunuz ama. Otopsiden bir şeyler çıkıyor falan.. Farklı oyuncuların farklı çözüm yolları olabiliyor.

"Bu cemaatin bir komplosudur sayın savcım" "Hmm tamam serbestsin"



Teknik detaylara gelirsek, Grafikler öyle “devrimsel” değil. Hatta son teknoloji standartlarının hafif altı bile denilebilir. Tabi bizi esas ilgilendiren sorgulama sırasındaki mimikler olacah, şükür orada bir sorun yok. Ben gayet başarılı buldum. Şehrin haritası gayet büyük ve detaylı, kaplama ve modellemeler iyi denebilecek düzeyde.


Şike davasındaki üstün gayretlerinden dolayı sana haritada yer arıyoz koç..


Oyun için son söz olarak, kesilikle denemeniz gereken bir tecrübe diyorum. Delil toplamak, ifade almak, hep zevkli mevzular bunlar..

30 Mayıs 2012 Çarşamba

DİABLO 3 İNCELEME



Diablo oyunu incelemek benim için bıçak sırtı bir konu. Zamanında ilk oyunu oynadım. İki saatte sıkıldım ve bir daha dönüp suratına bakmadım. Ara ara milletin geyikleriyle gaza gelip tekrar kurdum ama oyunlar 10 dakikadan öteye gitmedi. Yıllar sonra ikinci oyunu da oynadım. Bir iki gün baktım. Tabi ki sıkıldım. Ama o zamanlar kız arkadaşım bir Diablo 2 fanatiğiydi ve beni günler geceler boyunca zorla, kendi sorceress'ının yanında kel barbarım ile zindan zindan koşturdu. Tabi ki hayattan nefret ettim ve kızdan da ayrıldım. Hack&Slash oyunlara bir türlü ısınamıyorum. Bana hep “Daha çok yaratık kesmeliyim ki daha çok level atlayayım ki daha çok item toplayayım ve sonuçta daha çok yaratık keseyim.” mantığı, fena halde saplantılı bir zihnin ürünü gibi gelir.

Şimdi önümde Diablo 3 var. Oyun hakkında birşeyler yazmak için en yanlış adam gibi görünüyorum. Ama yazmam lazım. Oyuna sıradan bir oyun gibi bakmaya karar verdim. Ne medya “Hype”ının gazına gelicem. Ne de sarmıyor diye oyunu boklayacam. Ne görüyorsam onu yazıcam.




GRAFİK VE ATMOSFER

Şunlar şunlar iyi veya bunlar bunlar kötü demeden önce oyundan ne istediğimize bir karar verelim. İlk diablo, grafik olarak sınırlı, ama atmosfer olarak başarılıydı. Karanlık yüzünden, yarı yarıya seçilebilir zindanlarda ilerlerken, çoğu zaman karşımıza çıkan yaratıkları belli belirsiz silüetler olarak seçebiliyorduk. Ekranda siyah, grinin tonları ve arada sırada kırmızı dışında renk göremiyorduk. İkinci oyunda, grafikleri doğal olarak elden geçirdiler. Çünkü artık Diablo 1 grafikleri fena halde yetersiz gözükecekti. Ama sırf yeni teknolojiye uydurmakla kalmayıp, tarzı da değiştirdiler. karakter ve yaratıklar büyütüldü, böyle olunca ince detaylar daha bir göze görünür oldu. Farklı renkler sağda solda göründü. İlk oyunun klostrofobik, karanlık mekanları, zindanlardan dışarıya taştı ve ilk oyuna göre resmen çiçekli böcekli bir ekran izler olduk.
Peki üçüncü oyundan ne istemiştik? Ben karanlık-aydınlık tartışmasında karanlık taraftayım. Ne kadar az ışık, ne kadar fazla gölge, o kadar diablodur. Renkleri matlaştırmaları yerinde bir hareket olmuş. Renk paletini daha fazla daraltabilirlermiş bile görüşündeyim. Bu atmosferde, skill ve büyü efektleri dikkat çekici biçimde parlak ve cafcaflı. E bu da gayet yerinde bir yaklaşım. Büyü yapıyorsun sonuçta. Yaptığın iş oyundaki fiziksel dünyanın gerçeklerinin dışında bir eylem ve öyle görünmeli. Işıklandırmalar, gölgelendirmeler, modellemeler, tasarımlar, kaplamalar başarılı. Hele hele online bir oyunda olduğumuz ve tüm ekstra grafik yükünün oyunun sırtına lag, ping bilmemne olarak bineceği düşünüldüğünde, tamam diyorum. İyi iş yapmışsın blizzard. Çağdışı diyenlere anlam veremiyorum çünkü bu oyun Mass Effect değil. Ha şunu yine söylüyorum, o ekibin başında ben olsaydım, kesinlikle “Atmosferi biraz daha karartalım ağalar” derdim. Bu sadece bir kişisel tercih.



SES MÜZİK VE SİNEMATİKLER

Müzikler sorunsuz ve gayet atmosferik. Ses efektlerinde ince ayrıntıların üzerine büyüteç tutulur gibi ortaya çıkarılması bu atmosferi besliyor. Sinematikler konusunda Blizzard ile kıyaslanacak kalitede iş yapan firma azdır, belki de yoktur. Piyasanın en iyileri, ara demolarında masraftan kaçmayıp Hollywood yönetmenlerine kamera açısına kadar ayarlatan Rockstar ve Bioware ise, emin olun Blizzard'da bu firmalarla birlikte “state-of-the-art” iş yapan üçüncü marka.O yüzden “canavar” yazıp bırakalım.



DÖVÜŞ MEKANİKLERİ

Yine Hack&Slash oynuyoruz dostlar. İlk iki oyun gibi Mouse'unuz saatlerce “tıkır tıkır” edecek ve oyun bittiğinde sol fare tuşu eskisi gibi iyi basmıyor olacak. Yakın dövüşte saydıran karakterlerle oynuyorsanız bir sıkıntı yok, ama Wizard gibi uzun menzilli takılan bir karakteriniz varsa, karakteri yürütmek isterken, istemeden düşmanların üzerine tıklayıp haldır haldır yakın dövüşe koşabilirsiniz.
Etrafa fiziksel hasar verebilmek, gerçekten iyi düşünülmüş ve yerinde bir ekleme. Oyunda sağı solu dağıttıkça, dövüş sırasında kırılan eşyalardan da xp alıyoruz. E zaten uzun süren toplu dövüşlerde fazla xp aldığımız bilinen bir gerçek. Bu son yazdıklarımdan, oyunun yapımcılarının amacı “Non-Stop aksiyon” temalı bir oyunmuş izlenimini alıyorum. Yaratıkların ölüm animasyonları, kan akması, parça kopması gibi detaylar başarılı. Yani özetle bu başlıkta sıkıntımız yok. Zaten nasıl olabilir ki? Blizzard dediğimiz adamlar bu tıkır tıkır adam kesme işini 20 senedir yapıyor.




YENİLİKLER VE DEĞİŞİMLER

Yetenek ağacı gitmiş, yerine Rune sistemi gelmiş. Her yeteneğin 5 tane Rune u var ve bunlar belli seviyelerde açılıyor. Mouse ile yapılan yetenekler ve ayrıca keyboard shortcutları ile yapılan yetenekler var. Bu oyunlardaki önüne geçilemez WoW etkisinin bir sonucu.
Oynanışa büyük etki eden iki yetenek town portal ve identify. Eski oyunlarda bu iki kritik büyü için defalarca kasabaya gel-git yapardık. Şimdi bu işler scroll olmaktan çıkıp yetenekler cebimizde olduğundan, o gelgitler bitmiş. Oyunun temposu hızlanmış.


Artisan'lar ise başka bir yenilik. Artık kendi silahlarımızı yaptırıyoruz ve eğer artisanlara yatırım yaparsanız, bu silahlar biraz da şans yardımıyla hiç öyle eften püften silahlar olmuyor.
İnventory sistemine de el atmışlar. Artık ufacık bir hançerle kafam kadar kalkanın kapladığı yer aynı. Bu yüzden envanterde yer sorunumuz pek olmuyor. Ben pek öyle çöpçü tipte bir oyuncu değilimdir. Sadece elimdekinden daha iyisi çıkarsa, Ya da sınıfım gereği kullanamadığım ama iyi para edeceğinden geride bırakamadığım eşyaları alırım. Ama bu halde bile eski oyunlarda envanterim 5 dakikada sıkıntı çıkarmaya başlardı. Şimdi daha fazla yüklenebiliyoruz. Bu da yine o gel-git i azaltmaya yönelik bir adım.


Son olarak Auction House sistemine değinmek isterdim ama henüz sistem iyi oturmadı, zaman zaman büyük sıkıntılar yaşanıyor. Havaya giden paralar, mundar olan Itemlar çok fazla. Tabi bu işler oturacaktır. MMO işinde Blizzard bir numaradır ve bu işi çözer. O yüzden acımasızca eleştirmek yerine, bir süre el atıp düzeltmelerini bekliyorum.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

SNİPER ELİTE V2 İNCELEME



Bir sniper oyunundan beklentiniz nedir? Şahsen ben, sapına kadar gerçekçi bir keskin nişancı simulasyonu beklerim. Bu işin ruhunu, 2 gün boyunca bir binanın dar çatı arasında, küçük bir delikten altımızdaki caddeyi gözleyerek, yerimizden sadece günde üç kere yanımızdaki konserve kutusuna 2 kaşık atmak için, plastik kola şişesine işemek için, Ya da bir sigara içmek için kalkıyorsak hissederiz. Ya da çamurun içinde sekiz saat hareketsiz yatarak, üstümüzde gezinen farelere ya sabır çekerek, karşımızdaki sniperin bizi aldatmak için başvurduğu tüm akıl oyunlarına kanmadan, o “tek” atışı bekliyorsak o oyun sniper oyunudur.
Eğer sizin de bu soruya cevabınız benim gibiyse, üzülerek söyleyeyim siz de benim gibi bu oyunu oynayınca hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Sniper elite bize saklandığımız yerden, rüzgarı hesaplayıp, nefesimizi kontrol ederek, nişan alma, tetiğin boşluğunu alarak, titretmeden çekme şansı sunuyor. Ama bunu pek de etkileyici bir sunuma dönüştüremiyor.

Saatlerdir dürbüne bakmaktan gözler lepistes balığı gibi pörtleyecek.

İkinci dünya savaşının son demleri. Almanlar dört bir yanda kaybediyor ve Almanya'nın içlerine sürülüyor. Kazanmak için tek umutları gizlice geliştirdikleri yeni nesil füzeler de onları kurtaramıyor. Diğer yanda Ruslar bu füzelerin peşinde, ve biz bir Amerikan keskin nişancısı olarak bu planı bozmaya çalışacağız. Oyunun senaryosu, görevlerin arasında izlediğimiz ikinci dünya savaşı belgesellerinden alınma görüntüler ile aktarılıyor. Evet bu tarz bir anlatım, olaya tarihsel gerçekçilik katma yönünden başarılı. Fakat tüm görevlerin aynı mantık ve planlama üzerine kurulmuş olması, bir süre sonra bizde, hikayeyi falan sallamadan her görevde çıkıp tekrar tekrar aynı şeyleri yapma hissini tetikliyor.

Bu görev ilerlemesi genelde stealth bir mentıkla başlayarak iki kişinin yanından sürünerek geç,(ama sürünmesen de olur, zaten ortalık karışacak gizlilik mizlilik kalmayacak) sonra istersen kapılara falan iki tuzak yerleştir, (ama uğraşmasan da olur, sonuçta görevde 100 kişiyi öldüreceksin, tetiğe iki defa fazla basarsın biter) sonra dikkatli bir şekilde bir keskin nişancının durması gereken avantajlı yeri ara ve konuşlan, (ama dikkat etmesen de olur çünkü dışarda silalar patlarken binanın içinde uyuyan dallamalar bile göreceksin. Ha bu arada o yeri aramasan da olur çünkü oyun sana checkpoint olarak verecek) sonra şansına tam da sen varacağın yere vardığında ortaya çıkan bölümün önemli adaını öldür, ( geç kalmak erken gelmek yok, saat gibi adamsın. bu nazi camiası da öyle hep dakik, sabah 9 işbaşı akşam 5 paydos, 5i 1 geçse ortada in cin yok) sonra ortalık karışsın bi 50 adam daha öldür. Görevi bitir şeklinde. İşte bu tekrarlayan senaryoyu her görevda yap. Oyun bu.


Kill Cam gerçekten çok önemli bir icat. 10.00 kere bu sahneyi izleyince oyun bitiyor.

“Lan sana naaptılar da bu kadar kinlendin?” diye soruyosunuz değil mi? Ya arkadaşlar, oyunu bu kadar boklamamın asıl sebebi ne grafikleri, ne sesi müziği bilmemnesi. Bunların hepsi bir şekilde sınıfı geçer. Ama o yapay zekayı size nasıl anlatayım onu düşünüyorum kara kara. Şimdi, mesela Amerikan savaş filmlerini hatırlayın, Er Ryan'ı kurtarmak olur, Full Metal Jacket olur. Bu filmlerde yoluna sniper çıkan takımlar ne yapardı? Korkudan yerinden kıpırdayamazdı, uzun uzun kafa patlatıp binbir soytarılık ederek o sniperı bertaraf etmek için çare ararlardı değil mi? Çünkü insan psikolojisidir, can tatlıdır. Köşeyi dönen arkadaşının kafasına mermi girerse, sen seyit onbaşı olsan, John Rambo olsan o köşeyi dönmezsin baba. Göt yemez. Düşün ki bir de birbirinizden uzaksınız. kurşunun atıldığı yeri anlamanız için bile önce 3-4 arkadaşın ölmesi gerekir. O bir sniper ölsün diye, elinde scud füzen olsa düşünmezsin atarsın. Çünkü bu puştlar öyle böyle bela değildir.

Peki oyunda ne oluyor? Sen ateş ettiğin anda, arada 800 metre de olsa ortamda kaç düşman varsa seni şak diye görüyor. Peki ne yapıyorlar, mal gibi koşturuyorlar. Yatıyorlar, sonra geri kalkıyolar. Sonra çömüyolar, sana iki el ateş ediyolar, sonra arkalarını dönüyorlar. Rezillik abi. Sen de çatr çutur kill cam eşliğinde bunları indiriyosun. Sonra ara ara sağda solda makinalı tüfekler yoktan peydah oluyor. Onların başındaki adamı vuruyosun. O tüfeğin başındaki 3 adamı vursan, 4.sü mal gibi gidip o tüfeğin başına yine geçiyor. Neden? Sen kill cam eşliğinde daha çok röntgen çek diye.


Hep senin başının altından çıkıyo bunlar sümükbıyık.

Son olarak bu kadar abartılan şu kill cam olayına bir değinelim. Kamera mermiyi takip ediyor, hedefin kafasına gözüne, kıçına başına girdiğini izliyosun. Arada kemiğe falan denk gelirse düşmanın röntgeni çekiliyor kırılan kemiği, kafatasını görüyorsun. Tamam güzel ama 1000 kere gördükten sonra ne anlamı var abi. Sen bunu bana ödül olarak çok uzaktan yaptığım zor headshotlarda falan göster ki bi anlamı olsun. Hedef hep ucuz popülerlik yani, oyuna Hitler'i öldürme görevi var diye, killcam rönten çekiyor diye güzel diyen zaten bizden değildir. Başka siteler var, onlar " Bi sıktım, Hitlerin gaffası parçalandı abii" diye iyi puanlar vermiştir. Onları okuyun.

Neyse işte son söz olarak, sniper olayına meraklıysanız alın bi bakın. Zaten oyun 8-10 saatte bitiyor. Piyasada başka sizin için yapılmış bir alternatif olmadığına göre el mecbur oynayacaksınız. Fakat şahsi fikrim oyunun yapay zekasının tüm keyfini kaçırdığı yönünde.   

22 Mart 2012 Perşembe

FİFA STREET İNCELEME



Seni tekrar çocukluğumun şanlı şerefli anılarına götürüyorum ey okuyucu, DAVİD DOUİLLET JUDO  incelememde ilkokuldaki karate kungfu günlerimi anlatmıştım. Şimdi zamanı biraz ileri alıyoruz ve ortaokula gidiyoruz. Futbol günlerine..

ENDÜSTRİYEL FUTBOLUN DOĞUŞU

Çok iyi hatırlıyorum, kendi halimizde tenefüslerde topumuzu teperken, okulda spor salonunda 5erli takımlardan turnuva yapılacak haberi gelince, her şey bir anda değişmişti. Romantik futbolun yerini Endüstriyel futbol almıştı sanki.
Ben o yıllarda neden bilmem hep kaleye geçiyordum. Bu hiç top oynayamayanın kaleye konması gibi değildi, çünkü ayağım da düzgündü aslında. Çok çalım atamazdım ama gücümle hızımla falan takıma gayet faydalı olur, iş yapardım. Neyse işte futbol hayatımın ilk dönemlerinde kaleciydim. Bu okulda turnuva haberi gelince, 30 kişilik sınıftan bir 5 kişi+3 yedek çıkarılması gerekti. Geçmiş zaman tam nasıl oldu hatırlamıyorum ama 2-3 kişi bi kahpelik yapmışlar, ders arasında kimseye hissettirmeden gidip beden hocasına bi liste vermişler, bizim takım budur hesabı. Ben kafamdan diyorum ki kalede kesin ben varım, çünkü top tutabilen tek adam benim. Diğer çocukların hepsi felaket, böyle ellerinin arasından gol yiyolar, bacak arası yiyolar falan. Rezil olursun yani. Neyse listeyi bi gördüm Ana, yedek kaleci yazmışlar lan beni. Bide duydum ki karılar falan dedikodu yapıyo sınıfta, ay kim oynuyo bizim takımda falan fistan.Tabi cinnet geldi bana, gittim kendini kaptan yazdırmış lavuğa, adı da Piç Murat, sınıfta saçına jöle süren tek model. Kafa mı açıyon lan benle Piç dedim, kim kaybetti kaptanlığı da sen buldun lan koduğum dedim falan arıza çıkardım. Tamam dedi bu bıdıbıdı yapma, öğlen kur, karşıma çıkar takımını.
Tamam lan dedim senden mi korkucam. Sınıfa şöyle bi baktim, çok iyi oynıyan iki üç kişi var biri bu Piç Murat, öbürlerini de kendi yakımına yazmış zaten. Geri kalanlardan kafamda bi takım yaptım. 2-2-1 düzeninde çıkardım sahaya. Kendim de geçtim kaleye. Yalnız takıma bakıyorum, çok sıkıntı var. Düzgün oynamayı bilen 2 kişiyiz. Bi ben bi Ayı Gökhan. Kalanlar hep torba. Şansımız sıfır. Olsun dedim, verdim çocuklara gazı. Dedim sizin de hakkınız lan bu turnuvada oynamak. Kimse bu sınıfın sahibi değil, çıkın oynayın aslanlar gibi. Maça başladık. Fena halde eziliyoruz, bunlar dalga dalga geliyo, akın akın üstüme geliyo ipneler. Bide diğer sınıflardan tipler kenarlardan izliyolar, Ergun Gürsoy havasında not tutuyolar. Bizim rakip de "Hazırlık maçı yapıyoruz canım" falan diyo bunlara. Sanki Almanya kampına gelmişler de, köy takımıyla sezon açıyolar havasında ipneler. Yalnız tek birşey yanımızda o da şans. Zaten benim baltaların gol atması imkansız, topu falan ıskalıyolar. 2 pas yapmaları imkansız. Anca Ayı Gökhan orta sahada top bulabilirse aşırtma atmaya çalışıyo ordan, onlar da kaleyi tutmuyo falan. Ama karşıdaki çakma Ronaldolar da gol atamıyo bi türlü. Abanıyo şerefsizler, direğe çarpıyo, abanıyo köpekler, ağzıma çarpıyo, ama o top içeri girmiyo. Abartmıyorum rahat 80 -100 şut geldi üstüme. Hiç unutmam, öğlen tenefüsü 50 dakka, 50 dakka gol atamadı bunlar. Vurdular, top içeri girdi. O saniye zil çaldı. Bunlar bağıra bağıra koşturdular sınıfa. Göt gibi kaldım. 1-0.

FANATİZMİN FUTBOLA GİRİŞİ

Neyse hızlı geçiyorum. Bunlar o sene gitti turnuvaya. İlk maçta 3-0 yenilip elendiler. Ama bir pozisyon var ki.. Bizim sikik kaptan, Piç Murat karıya kıza şekil yapıcam diye, karşısında boş kale varken rövaşata çekip golu kaçırınca, maçtan sonra farz oldu bizim oynamayan takım buna bi saldırdık. İki takım bi kavga. 10 kişiye 3er gün okuldan uzaklaştırma. Seneye yenicez lan sizi dedik, biz oynicaz o turnuvada.
Ağır rekabet başladı sevgili okuyucu. Her gün maç yapıyoruz, her gün yeniliyoruz. 30 maç yapıp gol atamaz mı bi takım ya. Ben de kaleden çıktım forvet oynuyorum artık dedim. Yenile yenile biraz oynamayı öğrendik, gol falan atmaya başladık. Yalnız maçlar derbi havasında, bunlar yıldızlar topluluğu Real Madrid, biz gururlu mücadelesini yapan Athletic Bilbao. Nefret rüzgarları esiyo, arada sağlam kavgalar oluyo. Dirsek falan atıyoruz birbirimizin ağzına. İnanmıycaksınız, son maçta, yani turnuvaya gidenin belirleniceği maçta ayağı kırılan adam oldu o sezon. Halı sahaya gitmiştik, çocuğu hastaneye götürdük iptal oldu o maç bidaha oynandı falan. Ama o sene de yalan oldu tabi, biz gene gidemedik turnuvaya.

EZELİ RAKİBE TRANSFER OLAN FUTBOLCU PSİKOLOJİSİ

Yeni bir sezon, yeni umutlar. Baya baya öğrenmişti bizim takım oynamayı. Bir arada oynamaktan taş gibi takım olmuşuz farkında olmadan. Takımın kaptanı Ayı, yıldızı ben. Ayı Gökhan ortalıyo ben yazıyorum. Hatta nası forma girdiysem her maç golüm var. Kendimize bi güven geldi. Resmen yıldızlar topluluğuyla kafa kafaya oynar olduk. Yine çoğu maç onlar  kazanıyo ama, başabaş oynamak, arada bir kazanmak falan, bizim San Marino için inanılmaz işler. Ama işler karışacaktı.

Bir gün, karşı takımın kaptanı Tombik Oğuz var babası hakem. Ayıyla beni dışarı çağırdı, lahmacun falan ısmarladı, yedirdi içirdi. Transfer teklifi yaptı bize. Bu sene turnuvada kaleci lazım. Sen geçersin kaleye dedi. Gökhan da yedek ortasaha olur ikinci yarı oynar dedi. Biz birbirimize baktık, küfür gibi laf. Şerefli mücadelemizi satarmıyız lan der gibi anlaştık bakışlarımızla. Siktiri çektik buna. Sezon bu kez başabaş devam etti. Yalnız bu ayıda bi değişimler vardı. Sevgilisi bunu bırakıp Piç Muratın manitası olmuştu, bu da bunalıma girdi. Takıma bi bağırmalar bi sinirler geldi buna. Kolej havası bozuldu, takım içi kavgalar oluyo falan. Hatta beni bazen yedek bırakıyo. Karşı takım götüyle gülüyo tabi. Bende de yıllardır turnuvada milli olamamak psikolojiyi biraz bozmuş, bi gün yine kavga ederken skerüm takımını da seni de dedim, ve ezeli rakibe imzayı attım. Bu kez de sınıfın yarısı bana düşman, takımını nası satarsın diye. Figo Barcadan Reale geçince domuz kellesi fırlattılar ya, bi onu yapmadıkları kaldı bana. Lan götoşlar o takımı ben kurmuşum zaten. Neyse, profesyoneliz dedim, giydim eldivenleri, geçtim kaleye, turnuvaya kadar form tutma peşindeyim. İyi de form tuttum. Ama içim bi buruk. Takımla konuşmuyorum zaten, toptan zevk de almıyorum abi, ola ola Piç Muratla takım arkadaşı olmuşum.

KALEDEKİ YALNIZLIK
O sezonun finali geldi. Unutulmayacak bir maç daha. Maçtan önce Ayı Gökhan beni aradı. Bak dedi, sen bize en büyük kalleşliği ettin ama yinede yıllarca bizim ikinci kaptanımızdın.Zaten sen gidince takım dağıldı gibi bişey oldu. Finalde yap yapacağını. Ye gollerini. Biz kazanalım. Çocuklarla konuşurum, turnuvaya gidersek zaten adam eksik olucak, karşıdan adam almak zorunda kalıcaz, seni geri kabul ederler takıma. Yap şu şikeyi, şu son senemizde beraber gidelim turnuvaya.

Final maçı, 1-0 öndeyiz. Penaltı oldu. Ayı Gökhan topun başında, kalede ben varım. Birbirimize baktık. Çekti şutunu, yavaşça köşeye gidiyo. Yapamadım, bilerek yiyemedim. Kurtardım. Maçı kazandık. Musluktan su içiyoz. İçim bi sıkıntılı. Kendimi rahatlatıyim diye geyik yapıyorum. Oğuza dedim ki "Bu sene turnuvayı kazanırmıyız sence?" Bu cevap verdi: "Kazanırız da sen oynamıycan." "Neden birader dedim" "Piç Murat seni takımda istemiyo." "Peki" dedim. Gittim Ayı Gökhanın yanına. "Yuvaya dönmek istiyorum bana yer var mı kaptanım?" dedim. Ayı bi düşündü, "Sen bizim evladımızsın, her zaman." dedi. 



OYUN HAKKINDA KISA KISA

Kısa bi not: Oyunda Türkiye ligi ve takımları mevcut değil, ligin itibarını iki paralık edenler sağolsun.

Oynanış:

Oyunda çalım atmak, hareket yapmak Fifa 12 ye göre çok çok daha kolay. Ben biraz daha başarılı ve maçları daha akıcı buldum. Ayrıca maçlarda tamamen sokak mantığı var. Örnek: Kaçınız mahallede asfalt yolda rakibin ayağına kaydı? Göt isterim gööt.

Mekanlar:

Statların yerini sokaklar almış. Çok da iyi olmuş. Normal Fifada statlar bana fena halde tekdüze ve birbirinin aynı geliyordu. Sokakta hayat varmış resmen.

Oyun Modları:



Modlar genelde eğlencelik mantığıyla kurgulanmış. Çocukluğumuzun mantığı, çalım atıyosan kralsın. Saf katıksız futbol.

Panna Modu: Miynatür kaleler. Bacak arası atıp adam geçersen 3 puan, aşırtıp geçersen 2, çalımlarsan 1 puan, golun kendisi de 1 puan. Bu puanlar kenarda birikiyor, golu atınca skor olarak yazılıyor. Arada kaptırıp gol yersen de puanları yazdıramadan kaybediyorsun.

Last Man Standing: Gol atınca karşı takımdan bir oyuncu eksiltiyorsun.

5-A Side Modu: 5 e 5 maç yapıyoruz. Sokak kuralları. Faul yapmak serbest. Kaleler bel yüksekliğinde.

Futsal Modu: Bizim okuldaki turnuva. Kapalı salonda 5erden, faul yapmak yasak.

World Tour: Dünyayı geziyoruz. Puan topluyoruz ve puanımızın yettiği etkinliklere katılıyoruz. Ayrıca tecrübe puanı birikiyor ve bunlarla oyunculara yetenek dağıtıyoruz

Kıyafetler:

Oyunun beni mest eden yeri burası oldu. Çek alta eşofmanı, üste kapşonluyu gel. Giy formayı, alta kot, alta kösele, gel.

Son söz: Birbirine benzeyen oyunlar içinden sıyrılan bir oyun Fifa Street 12. Biraz atari oynar gibi, relax oynanmalı. Çok birşey beklemezseniz oyunu seversiniz. Türkiye harici zibilyon tane lig ve takım mevcut. Ama mesela sizce de bu oyuncuların çocuk hallerini falan oynatsak mükemmel olmaz mıydı?

19 Mart 2012 Pazartesi

THE WALKİNG DEAD TRAİLER

Walking Dead gerçekten etkileyici bir dizi. Zombilerin işgal ettiği dünyada hayatta kalanları izlemek insanı inceden geriyor ve fena halde heyecanlandırıyor. Diğer yandan dizinin oyununu da hazırlıyorlar. PC PS XBox ve bilimum platforma çıkacak yeni zombi shooterımızın ilk trailerı karşınızda.

WASTELAND 2 EKİM 2013TE HAZIR

Daha önce WASTELAND 2 HAYAL Mİ GERÇEK Mİ ? diye haberini yapmıştım. Brian Fargo'nun oyunu için ihtiyaç duyduğu 1M$ ı kickstarter'da bağış olarak toplayacağını söylemiştim. Sonuç: Parayı toplamak sadece 2 saat sürmüş. Şimdi iş tekrar tasarımcılara döndü. Onlar da oyunu bitirmek için 12.000 saate ihtiyaçları olduğunu, yani Wasteland 2 nin Ekim 2013' te hazır ve piyasada olacağını söylüyorlar.

Ve hala kampanyaya para akmaya devam ediyor. Bütçe arttıkça oyun gelişecek ve gaha büyük bir dünyada geçecek.Eğer bütçe 1,5 Milyon $ ı bulursa, Mac OSX ve Linux versiyonları da yapılacakmış.

12 Mart 2012 Pazartesi

MASS EFFECT 3 ÜN SOSYAL MEDYA YANSIMASI

Büyük ihtimalle blogdaki Mass Effect sessizliğine anlam veremiyorsunuz. Sebep şu, Çıkalı 1 haftayı geçti ve ben 4 gözle beklediğim oyuna iş güç sebebiyle daha elimi süremedim. 1. oyundan 2 ye import edilmiş save'im öyle yetim gibi duruyor.

Spoiler ile zehirlenmeden internet alemlerine bir bakayım dedim. Oyunun inceleme puanları resmen tavanlara vurmuş.Kendi kendime "Bu sefer iyi bir şeyin içine sıçmadan kotardın lan Bioware helal olsun sana" dedim.

Yağlama:

Eurogamer – 10/10
Vox Gaming – 10/10
PlayStation Lifestyle – 10/10
Eurogamer Germany – 10/10
GameInformer – 10/10
GameHunters – 4/4
The Guardian – 5/5
Gamerzines – 98/100
Xbox 360 Achievements – 96/100
IGN – 9.5/10
CVG – 9.4/10
GamesRadar – 9/10
Gamespot – 9/10
Metro – 9/10
Destructoid – 8.5/10
GiantBomb – 4/5
1UP – A
Kotaku – “Yes”


Sonra az daha bakınca sızlananları gördüm. En fazla boklamalar oyunun özensizce tasarlandığı yönünde.

Boklama 1- Tüm DLC'leri satın almak isteyem biri 870$ ödemeli.
İşte Fatura:

Collector's Edition (needed to obtain all content):
$80 - N7 Collector's Edition
Pre-order bonuses:
AT-12 Raider - Origin pre-order bonus
Chakram Launcher - Play the Kingdoms of Alamur demo
M-55 Argus - Pre-order bonus for select retailers
N7 Weapons pack - N7 Edition bonus
N7 Hoodie - N7 Edition bonus
N7 Warfare Gear - Pre-order bonus for select retailers
Reckoner Knight Armor - Play the Kingdoms of Alamur demo
Robotic Dog - N7 Edition bonus
Squad Outfit pack - N7 Edition bonus
Auxiliary purchases:
Unannounced price for the iOS game Mass Effect Infiltrator, which can affect the main game.
$10 day one "From Dust" DLC
$44.99 for the Liara figurine - which oddly enough now comes with multiplayer unlock DLC
$24.99 for The Art of Mass Effect Universe - Collector Assault Rifle unlock DLC/Powerup
$80 for four Mass Effect 3 toys - "Slightly randomized" multiplayer unlock DLC
$59.99 for the Mass Effect 3 controller - Collector Assault Rifle unlock DLC/Powerup
$209.99 for the Chimera 5.1 Headset - Collector Assault Rifle unlock DLC/Powerup
$34.99 for the Mousepad - Collector Assault Rifle unlock DLC/Powerup
$79.99 for the Messenger Bag - Collector Assault Rifle unlock DLC/Powerup
$24.99 for the iPhone case - Collector Assault Rifle unlock DLC/Powerup
$79.99 for the Mouse - Collector Assault Rifle unlock DLC/Powerup
$139.99 for the Keyboard - Collector Assault Rifle unlock DLC/Powerup
From Ashes DL'sindeki dosyaların zaten DVD deki Content klasöründe var olduğunu söylüyorlar. Eğer öyleyse mide bulandırıyor. Ha EA mi var arkasında? O zaman kesin doğrudur.



Boklama 2 - Bioware çok amatörce işler yapmış. Fotoğraflar demolar falan oran burdan çalıntı çıkıyor.

Tali Türbanın altından böyle çıkmış, soldaki de Google'da bulabileceğiniz bir resim.



Hikaye ve sonla ilgili kopya iddaları..

Boklama 3- Tüm hikaye Star Control serisinden çalıntı.

Şöyle argümanlar var:



Tabi bir de şu var göreni dumurlara getiriyor:



Bir de oyunun sonu muhabbeti var. Biz daha oynayamadık adamlar bitirmiş bile. Ve genel kanı oyunun sonunun çok havada kalmış, böyle bir seriye yakışmayan bir final olduğu yönünde. Bioware internet sitesinde "Oyunun sonunu nasıl buldunuz?" sorusuna "Leşoz" cevabını verenler almış yürümüş. 17 farklı son masalının aslında 3 sonun arasına slaytlar sokuşturarak çoğaltldığını söylüyorlar. Sonunu görenin bir daha Mass Effect adını duyası gelmez diyenler var. Ve hayranlar deli gibi sonu değiştirecek bir DLC istiyor.

Aslında taşlar yerine oturdu mu ne? İlk gün piyasaya küfür gibi bir DLC sürdün ve oyunculara nefret çığlıkları attırdın. Ama öyle bir son yaptın ki aynı oyuncular 1 hafta sonra "DLC isterük" diye çığrınmaya başladı.

Kaynak: Bilimum internet sitesi, ekşi sözlük, bilmemne..

7 Mart 2012 Çarşamba

İNCELEME: NBA 2K12


Yazan: Çağrı Özgöz

Kuşkusuz ki spor oyunları ezelden beri EA Sports'un “Buralar benden sorulur” dediği bölge. Son dönemlerde 2KGames'in de ortaya atılmasından sonra bu türdeki yapımların kalitesinin neredeyse yüzde yüz arttığını söyleyebiliriz. Basketbol oyunu dediğimizde ise hem konsol hem de PC de tek akla gelen oyun şüphesiz NBA serisidir.

Her sene devamlı olarak yenilenen, 2K'in son gözdesi NBA2K12' ciğini mercek altına aldım...

Aslında hemen hiç alternatifi olmayan bir oyunu inceleyelim demek biraz kafa karıştırıcı oluyor. Çünkü aynı oyunu geçen seneki versiyonu hariç, kıyaslabileceğiniz bir yapım koyamıyorsunuz önüne. Eh hal böyleyken iş hayal gücüne kalıyor. Biz oyuncuların istekleri ve de hayal güçleri sınırsız olunca böyle yapımların tatmin etme seviyesi, kişisel beğeni ve tercihlerimize bağlı bir değişken haline geliyor :) Objektif olmaya çalışarak 2KGAMES bu yıl ne ortaya koymuş bakalım...

Bundan birkaç yıl önce New Star Games in o 2D oyunlarıyla piyasaya girip de salladığını hatırlıyorum. New Star Soccer'a az takılmamıştım. Tek bir oyuncuyu yöneterek kariyer oluşturmak bir hayli zevkliydi. Önüne gelen sponsor anlaşmaları, maçlarda asist gol atma hırsı, daha zor seviyelerde kendini test etme beni büyülemişti diyebilirim. Hatta o zamanlar NSS in 3D oyunları yapacağı günleri sabırsızlıkla bekler olmuştum, ki devasa firmalar piyasadaki bu izlenimi yakalayınca, PLAYER CAREER modları spor oyunlarında hayli üzerine düşülen bir durum haline geldi. Tek bir oyuncuyla kariyer yapmak, yıllarca oynamak ve ardından emekliye ayrılarak kendi şaheserini seyretmek, hatta kimi oyunlarda oyun sonu videosu girip de kaşından gözüne oluşturduğunuz oyuncunuzun HALL OF FAME videolarını izlemek enfes olmaktaydı :) Eee? Bu cümleler neyin nesi diyorsunuz şimdi... Tabii ki bu oyunun en çok albenisi olan “My Player” modundan bahsediyorum.



Beni niye oynatmıyosunuz abi? Babam var benim abi işte resmi !

My Player modunda kariyerimize Elites ve Rookies takımı maçına gelen gözlemcilerin önünde sahaya çıkarak başlıyoruz. Bu maçtaki performansımıza göre DRAFT sistemiyle NBA takımlarına seçilmeye çalışıyoruz. Draft sıralamalarıda takımlar seçimlerini hem sizin yetenek ve performasınıza, hem de kadrolarında ihtiyaç duydukları oyucu pozisyolarına göre yapıyorlar. Performans derken “30 sayı atayım da beni LAKERS alsın” demek mümkün değil... Attığınız iyi bir pas, yaptığınız sayı assisti, blok, rebound, Double Team' e kadar her hareketiniz performans puanınızı etkiliyor. Oyun sonunda da size talip olmayı düşünen takımdan amcalarla 3 er soruluk mülakat tarzı görüşmeler sonucu draft'a geçip Nba oyuncusu olmayı bekliyorsunuz. Tebrikler artık bir NBA oyuncususunuz. Daha yeni başlıyor, hemen heyecan yapmayın. Takım arkadaşlarınız sizin aynı zamanda rakipleriniz :)

Hocam Allahın varsa iki dakka giriyim, dayımlar taa Meseçusesten geldi izlemeye be!

Kariyerinizin başında oyunda fazla dakika alamıyorsunuz. Hoca ufak hamlelerle bizi denemeye kalkıyor. Siz de performansınızla kendinizi kanıtlarsanız dakikalarınız artıyor ki bu oyuna yeni başlayan biri için pek de kolay bir şey değil. Zaten bu modu en az PRO seviyesinde oynayabilmekteyiz. Attığınız sayı oyun içinde koçun ve taraftarın gözünü doldururken, saha içindeki hareketleriniz takım arkadaşlarınızın size verdiği reytingi olumsuz etkileyebiliyor. Buna 2Games TEAM RATING adını vermiş. Örneğin 30 sayı atıp hocanızdan GOOD performance (İyi performans) notu aldığınız bir maçta; kötü paslarınız, bencil şut seçimleriniz, savunduğunuz oyuncunun içeri pasına sadece bakmanız yahut içeride pas almasını izin vermeniz(özellikle pota altında), savunduğunuz oyuncuya sayı ikram etmeniz gibi nedenlerden TEAM RATING iniz D olabilir. "D" olabilir demişken; A+, A, A-, B+, B, B- şeklinde E ye kadar uzanan bir takım not cetveliniz mevcut. Bu not kötü hareketlerinizde düşüş gösterirken, yaptığınız her iyi nitelendirilebilecek hareketinizde artıyor. Team rating ekranda sürekli bir gösterge çubuğu halinde gözünüzün önünde :) Ayrıca her oyundan önce size 3 adet görev veriliyor. Oyun sırasında DYCANMIC GOAL denilen ek görevlerle (Örneğin bir sonraki 2 atışını sayı al vb.) destekleniyor. Oyun içinde bu görevleri tamamlamamanız eksi bir durum oluşturmuyor. Ama başarırsanız, TEAM RATING, PERFORMANCE ve GÖREVLER size Skill Puanı kazandırıyor ve ve bu puanları kullanarak yeteneklerinizi artırıyorsunuz.

Skill point sistemi sadece oyun içinde yaptıklarınızla değil, DRILL bölümünde yaptığınız antrenmanlarla da destekleniyor. Belirli bir paunı aşıyorsunuz yahut yap denileni yapıyorsunuz ve sonucunda Skill Puanı kazanıyorsunuz. Sürekli antrenman gibi bir hakkınız yok, 3-4 maçta bir tek drill veriliyor, siz de bunu en verimli şekilde kullanmaya bakıyorsunuz., Team rating, taraftar ve basın ilişkilerini de maç sonrası yapılan basın toplantılarında vereceğiniz cevaplarla artırmak ya da düşürmek mümkün.

Olmaz Ahmet, Clippers'a gelen sigara da içer, dersten de kaçar, kopya da çeker.



Tabii ki draft olduğunuz takımda ömür boyu oynama zorunluluğunuz yok. MY TRADES bölümünden transfer olmak istediğiniz takıma göz kırpıp size teklif göndermelerini beklemeniz mümkün ki başarılı bir oyuncuysanız hiç de zor olmuyor. Hemen bir sonraki trade döneminde emin olun ki sizi alacaklardır. Sadece sizin istedikleriniz değil, diğer takımlardan da sizinle ilgilenen olursa bunu görebiliyorsunuz.

Ben basketi Almanya'da altyapıda öğrendim!

E tabi sözleşmelerinizi belirli bir meblağ üzerine imzalıyorsunuz. Bu parayı nerede harcıyorsunuz? Örneğin takım arkadaşlarınızı yemeğe çıkarabilir, team ratinginize torpil geçebilirsiniz, yahut bir basketbol okulu açıp fan support unuzu artırabilirsiniz ya da "EFSANE" lerden büyük meblalar karsılığında ders alır direkt olarak skillerinizin geliştiğini görebilirsiniz. Bunlar haricinde sahip olduğunuz parayı skill point ile değiş tokuş yapabilirsiniz. Siniz siniz siniz siniz... Neyse. Ehm...

Diğer modlara geçecek olursak online olarak birileriyle kendinizi test etmeniz tabii ki mümkün. Çoğu insanın ayılıp bayıldığı Lig modunda herhangi bir takımın başına geçip tüm oyuncularınızı kontrol etmeniz, draft edilen değil, draft eden olmak da tabi mümkün yalnız benim çok fazla tercih ettiğim bir mode olduğunu söyleyemem. Şahsi tercihimde diğer modlar, MY PLAYER modu yanında biraz altta kalıyor.

Ayrıca basketbolda biliyorsunuz ki çok sayıda yapılabilecek hareket var. Sadece dribble(top sürme) esnasında yapılan trick'ler değil, basketbol oyunun her anında çok. 2KGAMES bunları olabildiğince oyuna aktarmaya çalışmış tabii ama bunları nasıl yapacağım ben sorusu akla geliyor. Hepsini size tuş tuş gösteren bir training(antrenman) de mevcut canınızı sıkmayın. Yalnız oyunu bir joypad aracılığıyla oynamanızı şiddetle tavsiye ediyorum zira klavye ile saç baş yoldurabiliyor :)

ALL STAR haftasında bir SLAM DUNK CONTEST ya da 3 POİNT CONTEST olmamasına bir anlam veremedim. MY PLAYER da ya da Lig modunda o haftaya gelmeyi heyecanla bekler, NBA yıldızlarıyla Smaç şov yapmaya can atardık 3 yıl önce. Bu "oyun içi oyunun" kaldırılmış olması beni pek memnun etmedi. ALL STAR haftasında sadece EAST ve WEST takımlarının kapışmasında rol alabiliyoruz. Sebebi ise “ALL STAR WEEKEND” in isim haklarınınn EA'in elinde olmasıymış

Jordan Kolejde benim yedeğimdi lan. Valla bak!



Ee bu kadar yeter biraz da teknik özelliklere bakalım...

Grafik konusunda pek laf edilebilecek bir durum yok. Oyuncularda, saha içi, toplu pozisyonlarda fazla bir problem gözünüze çarpmıyor yalnız topla alakası olmayan figürlere değer verilmemiş. Belki göze batmaz diye düşünülüp uğraşılmamış olabilir ama gercekten can sıkan pozisyonlar yaşanabiliyor. Örneğin; sayı atıp defansa dönerken yandaki hakemle burun buruna geldiğinizde gayet rahat bir şekilde sizin onu ittirip kaktırarak yolunuzdan atmanızı beklemesi şaşırtıcı. Seyirciler de aynı dertten müzdarip, kimin ne olduğunu tanımanız imkansız çünkü 2000 yıllarındaki karton kutuya benzer grafikler şeklinde hazırlanmış. Oyun içi gayet başarılı fakat oyun çevresi hakkında aynı şeyi söyleyemiyoruz.


Ses ve ses dinamiklerine de laf etmek mümkün değil. PRESANTATION bölümünden dilediğiniz gibi ayarlama yapabiliyorsunuz. Sadece oyuncu ve saha seslerini açarsanız pozisyonda takım arkadasınızın SHOOT SHOOOT, I GOT HIM, GIMME THE BALL GIMME diye bağırdığını bile duyabiliyorsunuz :) Spikerlerimiz aynı pozisyonları genelde aynı repliklerle sunuyor. Fakat hiç beklemediğiniz bir anda,az önce attığınız sayının aynısı için VAAAAOOVVV HU HUUUU diye bağırırlarsa şaşırmayın. Olur öyle diyip geçin :)

Oynanabilirlik hakkında bir hayli konuştuk zaten. Ha unutmadan maç sonrası yorumlarda hep aynı soruları sorduklarından ve hep aynı cevapları vermeniz gerektiğinden en iyi cevap seçeneğini arama motorlarına sorarak bulmanız mümkün... Eheh.

Son olarak artık JORDAN iconundan kurtulman gerek 2K12 diyorum. Sürekli Jordan ayakkabılarm olsun, Jordandan mektup gelsin, jordan beni karısından çok sevsin diye uğraşmayalım, (tamam sen sponsor aldın da biz almadık be abi) yeter.
Oyun oynayın, oyunda kalmayın.


Yazarın Oyuna Puanları:
GRAFIK: 85
SES: 90
OYNANABILIRLIK: 80

5 Mart 2012 Pazartesi

YENİ WİNG COMMANDER YOLDA

Siz de benim gibi Blair'e ve Kilrathi öldürmeye doyamayanlardansanız, müjdeli habere hazır olun. Oyunun hayranları, 10 yıldır freespace motoruyla bir WC oyunu yapmaya uğraşıyorlardı. Çoğu Fan yapımı gibi. bu da bitmez diye düşünmüştüm ama beni yanılttılar. Bakalım:



55 görev, 11.000 satır diyalog, 9 saatlik seslendirme, 70 ara demo, 90 dakikalık sinematikler, 221 seslendirmeci. Böyle kaliteli fanmade proje kırk yılda bir yapılıyor. 22 Martta çıkacak oyun için son sözüm: "Şu kıl yumaklarına son kez basalım lazeri roketi!!"

2 Mart 2012 Cuma

İNCELEME: ALAN WAKE


Max Payne oyunlarının yapımcısı Remedy tarafından 2 yıl önce XBox'a çıkarılan Alan Wake'i PC de inceledim. Oyunun adı başroldeki karakterin de adı. Alan Efendi, Stephen King çakması bir korku gerilim yazarı. Yazar olarak üretemediği bir dönemdeyken, üstüne kabuslar görmeye başlıyor. Bunun bir de karısı var, adını şimdi unuttum o yüzden Ayşenur diyecem. Ayşenur'u 2 özelliği ile tanıyoruz. Birincisi en çok korktuğu şeyin karanlık olması. İkincisi de oyunun yarısında donla gezmesi. Yani bu abla da Alan gibi az denyo. Neyse bu ikisi tatile çıkıyolar. Ufak bi kasbaya bi arkadaşlarının evine gidiyolar. Sonra arkadaşları yokmuş da bi cadı karı varmış da neymiş de hikaye akıyo işte.



Oyunun tarzı Survival Horror TPS. Yani şöyle çevirelim,(Yapma) Adamı Arkadan Görmeceli Hayatta Kalma Korku Oyunu. (!) Bu türün başarılı olması için gereken baş özellik atmosferdir. Peki AW'de atmosfer nasıl? Başarılı. Bir kere karakterler bildiğin arıza tipler. Evde sigorta atsa karanlık korkusundan salya sümük vızıklanan bir kadın. Artı bizim kabuslardan uyuyamaz olmuş Alan. Artı bizimki böyle kılçık edebiyatçı tayfasından, hayatında eli iş tutmuş bi adam olmadığından işler sarpa sarınca ordan kapıyım bi taş, vurayim ağzına, keserin kafasını savurup bi atarlanayım de yok bunda. Hikayede Stephen King öykülerinden alıntılar bol. Bir de şöyle hoşuma giden bir yenilik gördüm, bazen sağdan soldan Alan'ın kitap müsveddelerini topluyoruz. İşte mesela şöyle bir yazı var, “Tepedeki evin kapısından girdiği anda aldılar bizimkinin dalağını böbreğini” sonra 5 dakka oynuyoruz, bi bakıyoruz tepede sislerin arasında bir ev var. Bunun gibi oyunda başımıza ne geleceğini bilmenin verdiği gerginlik daha önce yapılmış bir şey değil. Ayrıca korku temalı oyunlardaki bütün germe-korkutma öğeleri mevcut. Sıralarsak; Her 5 mermi aldığımızda 8 düşman çıkması. Bu yüzden kaçmak zorunda kalmak. Düşmanların hep etrafı sarıp, arkadan yandan vurması. Bu yüzden sürekli arkayı kollama ihtiyacı. Karanlık, sis, vs..

Oyun bir yandan bölüm bölüm dizi gibi, böyle her bölüm sonu cliffhanger ile havada kalırken, yeni bölümün başı da previously on Alan Wake diye başlıyor. Diğer yandan da hikaye, roman modunda. Alan kılçığı durup dururken yaşadığımız anı sanki bi kitaptan okuyor.



Oyunda karanlık ve ışık önemli. Saldıran Taken'ların bir karanlık zırhı var. Karanlığın içinde bunlara kurşun murşun işlemiyor. Önce o zırhı kaldırmalısınız. Bunun için ya el feneri odaklayıp şapşal edeceksiniz öyle basacanız mermiyi, ya meşaleleri yakıp üçlü çektireceksiniz, Ya da bir ışığın altına kaçıp sığınacaksınız. Karanlıkta koşturunca alırlar gırtlağınızı. O yüzden el feneri hem kurtarıcı hem dert. Pili bitiyor. Bir de sol analog yürüme, sağdaki fener, o biraz zorluyo. Ha klavyeyle oynicam derseniz sıkıntı büyük. O zaman bu fener zıkkımına Alan rot ayarı kaçmış gibi sağa çekiyo.

Grafiklere bakarken oyunun aslında 2010 oyunu olduğunu unutmayın. Zamanına göre gayet iyi grafikler, günümüz standartlarında da gayet iş görüyor. Arada ağaç dallarının içinden geçerken falan ufak hatalar var ama büyük dert değil. Sisi pusu başarılı yani.

Yalnız benden mi kaynaklanıyor artık şüphelenmeye başlıyorum, bu oyundan da sıkıldım. Yine neden lan diyceksiniz.. Hep aynı be ağalar. Aynı düşman, aynı şey mermi bitmece, sonra kaçmaca..

1 Mart 2012 Perşembe

GAME OF THRONES MMO

Strateji oyunu patladı. Şimdi RPG si çıkıyo. O da patlarsa MMO ya bakıcaz. Galactica MMO sunu yapan Bigpoint hazırlıyomuş. Sonbaharda betası düşebilir. İlgilenenlere duyurulur.

28 Şubat 2012 Salı

BOONDOCK SAINTS : THE GAME

İlki iyi bi filmdi. Devam filmleri çöptü. Şimdi oyunu yapılıyormuş. PC , X360 ve muhtemelen PS3 için geliştirilen oyunun türü co-op shooter. Filme sadık kalacaklarmış. E3 te daha geniş tanıtımı yapılacakmış. Boktan bir TPS daha mı geliyor? Beklemedeyiz.

27 Şubat 2012 Pazartesi

WASTELAND 2 HAYAL Mİ GERÇEK Mİ ?

Brian Fargo: Efsanevi firma İnterplay'in kurucusu ve eski yöneticisi. (İnterplay:By Gamers for Gamers!!) Bard's Tale, Wasteland, Fallout 1 ve 2 nin yaratıcısı. Post-Apocalyptic dendi mi, attığını vuran adam.

Wasteland:1988 yapımı post-apocalyptic RPG. Kimilerine göre en başarılı batı ürünü RPG. (Batı, yani Japon işleri hariç.)

Fargo'nun 20 senedir bir hayali varmış, Wasteland 2 'yi yapmak. Kendisinden dinleyelim.

"Wasteland Fallout'un babasıdır. Zamanında yaptığımız oyunun isminin Fallout olma sebebi, Wasteland 2 'nin isim haklarının elimizde olmamasıydı. Hayranların beni yıllardır Wland 2  için dürtmesi sonucu, "bir ihtimal var mı?" diye düşünmeye başladım.

Fakat Fargo'nun önüne ummadığı engeller çıkmış.

"Fallout'un yaratıcısı, Wasteland'ın tasarımcısı, ve para basmış Fallout 3'ün mimarı, oyunumuza bir dağıtımcı bulamadık. Hiçkimse bir Party-Based RPG'ye yanaşmıyordu çünkü Bioware'in onbinlerce dolarlık projeleriyle yarışamayacağımızı düşündüler. Bir yandan onlara dert anlaşmakla uğraşıyorduk, bir yandan oyuncular bizi yeni oyun için her gün daha fazla dürtüklüyorlardı, bir yandan da yaptığımız tasarımlara, oyun mekaniklerine , her gün daha fazla ısınıyorduk."

"Oyun yukarıdan görünümlü olacak, bu bizi her olası durum için, günlerce grafik tasarlama eziyetinden kurtarıyor. İlk oyunun mekanikleri de, bizi deneme yanılma derdinden kurtaracak. Kodlamaya başlamadan yapmamız gereken tek önemli iş, mekanlar, item'lar ve NPC'leri yaratmak. Grafiklerin yaratacağı olası atmosfer eksiğini de, yerli yerinde müzikler ve seslerle kapatmak istiyorum."

Tabi bu projenin bir geliştirme maliyeti olacak. Fargo bunu yaklaşık 1 milyon $ olarak heaplamış. Parayı bulma hayali ise Kickstarter. Kickstarter, Amerikan vatandaşlarının internette projelerini yayınlayarak, ortak buldukları bir site. Önümüzdeki ay proje ortak aramaya başlayacak, o zaman göreceğiz işte gerçekleşecek mi, elde mi patlayacak?

22 Şubat 2012 Çarşamba

İNCELEME: DAVİD DOUİLLET JUDO


PC'deki buruna göze yumruk vurma açlığı

Öncelikle neden bu oyunu oynadım onu bi deyim. PS ve Xbox kullanıcılarını kıskandığım bir konu varsa, o da fena dövüş oyuları. Öyle Pc'deki Street Fighter'lar, Tekken'ler değil bahsettiğim. Fight Night'lar, UFC'ler, ağzımın salyasını akıtıyo yıllardır. Aslıda niyetim şöyle iyi bi boks oyunu oyamaktı, şöyle kariyer yapılanından. Ama PC'ye çıkan son iyi boks oyunu 13 yaşında oyadığım 4D boxig olunca, mecbur alternatif aradım. İstemesemde Judo'ya geldim. Neden istemeden dedim? Çükü Judo kötü anıları çağrıştırıyo.



Yetimlerin silahı Judo

Şimdi efendim, bendeki bu judo travmasını anlayabilmeniz için sizi çocukluğumun tekme tokat yıllarına davet ediyorum. 6 yaşımdan 10-11 yaşıma kadar okuduğum ilkokul öyle bi yerdi ki, sanırsınız Şangay Beyaz Lotus Ninja Meslek Lisesi. Her teneffüs arasında birbirine tekme tokat girişenler mi ararsın, okula elinde mınçıka sallayarak gelenler mi, Duvarda 5erli gruplar halinde uçan tekme tekiğini mükemmelleştirmeye çalışanlar mı. İnanın bana fazlası var eksiği yok. Derslerde, okul koridorlarıdan Bruce Lee çığlıkları duyulan bi yer işte abartısız. Tabi bu düzende var olmak için ben de çok çalıştım, yastık yorgandan kum torbalarına saatlerce vurmalar, her karate filminin her hareketini ezberlemeler, sonra okulda her boş saniyede dövüş dövüş dövüş..

Yıllar geçtikçe tekiğimi olgunlaştırıyodum. Okulda sayılı 3-5 ustadan biri olmuştum. Artık yaşımızın da verdiği olgulukla (sanki 50 mınako) kopil kopil ortalarda dövüşmüyoduk, Mortal Kombat gibi, okulun her köşesinden çağırılmış ustalar her gün okul çıkışı turnuva yapıyor, pantolonlar gömlekler yırtılana kadar dövüşüyoduk. Kötürüm kalma pahasına Van Dam gibi bacak açıyordum, formumun zirvesindeydim. Tabi bi de meşhur okulun siyah kuşağı vardı. Turnuvayı kazanan o gece kuşağı eve götürür, yarınki turuvaya kadar embesil gibi önlüğüne bağlar gururla taşırdı.

Eyse efendim dediğim gibi en formda zamanlarımdı Kara kuşağı 3-4 gündür kaybetmemiştim. Bir gün biz turnuvaya başlayacakken, baktık alt sınıflardan bi tip böyle tekinsiz tekinsiz bize doğru seyirtiyo. Geldi bugün ben de dövüşecem dedi. Dedik adın ne? Hüseyin Yetim'miş adı. Boy desen belimize anca geliyo piç kurusu. Bizim ustalardan biri bi tokat vuruyim dedi, böyle Shinobi gibi, Zaitochi gibi bi hareket yaptı bu, çocuğu elini kıvırdı. Baktım iş ciddi, şampiyon olarak bırakın dedim ben alıyım ifadesini. Böyle yılan tekniklerinden vuruyom olmuyo, kaplan tekniklerinden vuruyom olmuyo, dövüş öyle uzadı ki, bahçenin bi ucundan öbürüne varmışız, kum havuzunun oraya. Dedim böyle olmuyo, yarım kadar bişey bu, kuru götlü falan, dedim bi tutup kaldırıp kumlara gömiyim bare şunu, o an judo'yla tanışmıştım millet, koskoca şampiyonun kafasını kuma gömüp beliden kuşağını aldı judocu Yetim. Başka isteyen var mı dedi, bütün ustalar yok dedi.. Sonra günler geçti efendim, neyse...



Oyuna girelim artık

David Douillet Judo'la girince önce tutoriala bi baktım. Gayet güzel ve öğretici. David efendi, öğrecisiymişsin gibi birebir gösteriyo hareketleri, çalıştırıyo, arada judonun felsefesini anlatıyo, rakibine selam vermeyi unutma çekirge falan diyo. Sonunda peki hoca bana bi iki numara daha göster derseniz de kitabunğuskerün diyo yere çalıp mezu ediyo sizi.

Hocadan dersimi aldıktan sonra yarattım karakterimi. Yaratmak dediysem de oyudaki 8 adamdan birinin ismini değiştirip, statlara veya tekniklere puan dağıtıyoruz. Statlar klasik Strength Stamina Speed Timing vs.. Teknikler de judo hareketleri 35-40 tane var. Bunlara XP bastıkça harekette uzmanlaşıyoruz.

Karakteri yarattıktan sonra turnuvalara giriyoruz. Dan atladıkça, küçük turnuvalardan, ulusal liglere, Düya Şampiyonalarına akıyoruz. Oyunun eksileri turnuvalarda hep aynı belli tiplerle karşılaşmak,
ve Dövüşmek dışında kariyer modunda hiç bir şey olmaması. Biraz para kazanıp harcayabilmek, Ya da ince bir senaryomuz olsaydı oyun şahane olabilirdi. Böyle olunca karı yok kız yok hep Judo hep Judo bi yere kadar oyalıyo.

Karıdan kızdan geçtim, Judoyu Jujitsuyu seçtim

Son olarak şunu söyliyim. Oyunda dövüşmek gerçekten zevkli. Saldırmak yada rakibin saldırısına kontra yapmak eğlenceli. Judo rakibin hareketlerini bozarak yapılan bi spor olduğundan, mesela o bizi düşürmek için üzerimize yüklenirken, bizim de onu çekerek düşürmemize şans veriyo.

Son söz. Bi bakın derim. PC'de ne boks, ne MMA hiçbişey olmadığından, en iyi ve tek seçim bu gibi.

21 Şubat 2012 Salı

ALAN WAKE ÜZERİNDEN PC , KONSOL , KORSAN VE SATIŞLAR

Önce haberi verelim sonra yorum yapmaya çalışalım.

Alan Wake PC piyasaya çıkışının ilk 48 saatinde bütün masraflarını kurtardı.
20 Şubatta 30 Dolar fiyatla piyasaya sürülen oyun, dev rakip MW3'ü de geçerek direk satış listelerinde tepeye vurdu. Oyun piyasaya çıktığı anda ön siparişle satın alan 1350 kişi oyunu oynamaya başladı. Gün sonunda 2656 kopya satılmıştı.

Finlandiyalı yapımcı Remedy oyunun steam versiyonunu bir dağıtıcıyla anlaşmadan kendi sattı. Kutulu versiyonu ise bir ay sonra Nordic Games adlı dağıtıcı satacak. Bakalım Remedy CEO'su ne demiş:
“Satışlardan çok mutluyuz. 48 saat içinde bütün dağıtım ve pazarlama masraflarımızı çıkarıp kara geçtik. Ve evet bu bizi PC platformu açısından çok heyecanlandırdı.”



Haber bu kadar. Yorumlamaya çalışalım.

1- Pc'ye yapılan oyunlardan artık korsan indirmeler yüzünden para kazanılmıyor, Korsan, PC oyunculuğunun sonunu getirmiştir lafı safsatadır.

2-Konsol için Exclusive oyun çıkarılmasının sebebi, O konsolun yapımcısının, daha konsol piyasaya sürülmeden, oyun yapımcılarına büyük paralar verip platformlarına oyun desteği almak için anlaşmalarıdır. İzin verildiği takdirde her firma, iyi bir oyunu varsa, her popüler Platforma yayınlamak veya Port etmek ister.

3-Bir oyun konsolunun ömrü teknolojisi eskimesinden çok, kopya korumasının kırılmasıyla ilgilidir. PS1 94'te piyasaya çıktı. Saniyesinde kırıp çiplediler. 2004'te hala satışı sürüyordu. Satışı 100 Milyonu geçti. PS2 2000'de çıktı hala satılıyor. 150 Milyondan fazla sattı. PS3 2006'da çıktı. Neden satışı 50 milyonlar seviyesinde? Peki tamamen kırıldığında ne olacak? Korsan korkusuyla oyun fiyatlarını indirecekler. Oyunlar bedava olunca konsol satışı katlanacak. Peki o zaman oyun üreticileri PS3'ü terk mi edecek? Karayip Denizi gibi korsan kaynayan PC'den bile kar ediyolar diyorum size..

4-Belki oyun fiyatları düşecek, hatta bedava dağıtılacak, ama PC asla ölmeyecek. Neye dayanarak mı söylüyorum, 3. Maddede Sony'nin nasıl para kazandığını anlamaya çalıştık. Peki PC'de Anakartından İşlemcisine, Sony gibi onlarca üretici yok mu? Özellikle Ekran kartı üreticileri günümüz sisteminde çalışacak oyunlara müdahale edip “Biraz daha kastırsın” demiyorlar mı?

5-Kalite düşüyor, Single Player modu 5 saatte biten “Dev” oyunlar piyasaya çıkıyor. Alan Wake'de gördüğümüz gibi 2 günde kara geçiyorlar. Bence boşa ağlıyolar..

6-Konsolun avantajlarını sonuna kadar sömüren iştahlı genç oyuncularının dışında, hayatında oyun oynamamış, evde LCD'nin yanına süs diye yerleştirmiş, bir pes bir fifa almış haftada iki saat ya bakan ya bakmayan  bir kitle de olduğu aşikar. Hayatında Farmville dışında oyun oynamamış bu kitleye oyun satmanın tek yolu konsol. Doğru. Yüksek beklenti yok, ağır eleştiri yok, moda olan eğlenceyi pazarlamak var. Hemde daha yüksek fiyatla. Daha zahmetsiz bir kazanç..

Not: Korsan taraftarı değilim. Adamlar gerçekten "iyi bir oyun yapıp, üstüne uygun fiyata satıyorsa," satın alın abi.

20 Şubat 2012 Pazartesi

SYNDİCATE VE SLEEPİNG DOGS TRAİLER'LARI


Syndicate yarın piyasaya çıkıyor. Daha önce oyunla ilgili bir iki haber yapmıştık. Launch Trailer'ını da verelim.




Sleeping Dogs ise şaşırtmaya devam ediyor. True Crime Hong Kong'u nasıl mundar ettiler diye haberini yapmıştım. Bu yetim doğan proje, kederi çileyi ben mi yarattım lan, alayına isyan deyip her trailerında meydan okumaya devam etikçe kanım ısınıyo kendisine.

18 Şubat 2012 Cumartesi

EN İYİ OYUN COVER ART RESİMLERİ - 5 (AMIGA SON)

Aranızda serinin devamını bekleyenler olduğunu biliyorum. İşte Uzuuun bi aradan sonra yine el attık. Serinin 5. bölümünde artık Amiga'yı bitiriyoruz. Ve inceden PC'ye giriş yapıyoruz.























13 Şubat 2012 Pazartesi

FEMSHEP TRAİLER'INA BİR YORUM (YAPAMAMAK)




ME1 ve 2de Bioware bizi kendi hazırladığı Male Shephard'la oynamaya resmen mecbur ediyordu. Adını unuttuğum bi manken çocuktan modelledikleri (Kadıköy çocuğu Volkan benzetmesine de %100 katılırım) Shephard kadar düzgün bir karakteri, 1000 kere de Create New Character desek, oyunun kendi motoru ile çıkaramıyorduk. Kadın oynayınca ise işler daha düzgün ilerliyordu. Biz erkekler ya Volkan Demirel'le ya da çinli-zenci kırması ucubelerle oynarken, Female Shephard'lar gayet düzgün ve oyunun zevkini baltalamayan tiplerdi.
Şimdi şöyle bir durum var. Bioware efendi Female Shephard'a da default bir yüz vermeye karar vermiş. Ne fark edecek, yada kime hizmet eder bu iş? Tek bir yorum yapamadım. Okuyanlar yapsın ben de anlıyim. Amacınız ne olum sizin? Seriye 3. oyunla karakter yaratıp başlicak olan başlamasın lan. Ne zevk alıcak öyle sikik işten. Eee biz 5 yıldır aynı karakteri oyundan oyunda import ediyoruz lan zaten. Ne kaldı? Save'ini silenler falan.. İyi o zaman ne diyim.

8 Şubat 2012 Çarşamba

TRUE CRİME HONG KONG 'U NASIL MUNDAR ETTİLER

İlk True Crime oyunu "Streets of LA" i zamanında beğenmiştim. Neydi beni tatmin eden yanlar? Bir kere hikaye ağacı vardı. Dallanan bir senaryo ve farklı sonlar beni daha çok oyunun başında tutmuştu. İlkel de olsa bir stat ekranı vardı gibi hatırlıyorum. Tamamen hafızam beni yanıltıyor da olabilir. Statları arttırdıkça öğrenilen hareketler falan mantıklı ve dengeliydi. Bir de çok iyi bir soundtrack'e sahipti bak bu konuyu yanlış hatırlamadığıma eminim. Oyun hem karate-kung fu ağıza vurmaca, hem GTA tarzı araba sürüş, hem de Max Payne'vari silahlı çatışma bölümlerini eşit bir oranda içinde eritiyordu. Çok çok hayranı olmasamda bitirene kadar her dakikası bana zevk vermişti.

Sonra True Crime New York City çıktı. Oynamayı denedim. Ama feci Buglar vardı. 5 dk bile oynayamadım.

3. Oyunda Hikayeyi Hong Kong'a taşıyacaklardı. Fakat süreç sancılı ve çileli gelişti. Oyunu geliştirmeye Luxoflux başladı. 2010'da firma kapandı. United Front biz yaparız dedi, çalışmaya başladı. Bu sefer de dağıtıcı Activision projeyi iptal etti. Devreye Square Enix girdi. Oyunun yapıldığı kadarını satın aldı. United Front'la anlaştı ve başladığınız işi bitirin dedi.

Bu arada, Ferdi Tayfur Almanyaya gidince yavuklusuna sarkan Tecavüzcü Coşkun kılıklı Activision, beyaz atlı prens rolüne soyunan Enix'e bir yandan da "ya benim olucak ya toprağın" muamelesi çekiyormuş, Heriflere sadece yarım oyunun datasını satmışlar, isim hakkını değil. Sonunda oyunun yeni ismi "Sleeping Dogs" oldu.

Bu kadar mundar olmuş, dokuz köyden kovulmuş bir oyundan hayır mı bekliyosun diyenler olacaktır. Ben de şüpheliyim açıkçası. Ama Enix oyuna öyle bir trailer hazırladı ki, ateşe benzini döktü.

Activision'a tükürdüğünü yalatmak gibi bir amaç olabilir mi?



Ağustos ayında oyun çıkınca görücez artık Hanyayı Konyayı..